AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, “Cumhurbaşkanımızın davetiyle Abbas’ın Türkiye’de bulunması ve bugün yüce Meclis’e hitap edecek olması aslında demokrasi tarihi açısından da Türkiye’nin doğru bir mesajı vermesi ve kayda geçirmesi açısından önemlidir” dedi.
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, AK Parti Genel Merkezi’nde gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın TBMM’de bir konuşma yapacağını hatırlatan Çelik, Filistin halkına saygılarını ve desteklerini iletti. Dün Filistin Devlet Başkanı Abbas’ın ziyareti söz konusu olunca bazı açıklamaların yeniden dolaşıma sokulduğunu, ‘Soykırımcı katil Netanyahu’nun Amerikan Kongresi’nde konuşmasından sonra Abbas niçin bu kadar geç davet edildi?’ şeklinde spekülasyona dayanan yorumlar söz konusu olduğunu gördüklerini belirten Çelik, “Sayın Cumhurbaşkanımızı, hükümetimizi, partimizi, Cumhur İttifakımızı hedef alan. Öncelikle şunu söylemek isterim ki bu değerlendirmelere karşı tabii bazılarının Filistin hassasiyetine, Filistin davasına sahip çıkma konusunda iyi niyetle yapılan yorumlara ya da iyi niyetle yapılan eleştirilere her zaman saygımız var, onlarda sadece bilgi eksikliği söz konusu. Ama bilgi eksikliği söz konusu olmaksızın yapılan birtakım değerlendirmeler var ki, bunlar doğru değil. Bunu bir kere daha ifade etmek isterim ve şunu aktarmak isterim net bir biçimde: Netanyahu’nun Amerikan Kongresi’nde konuşacağı haberi Sayın Cumhurbaşkanımıza arz edildiğinde, hatta o zaman Ankara’dan İstanbul’a uçak yolculuğundaydık, uçaktaydık, Ankara’dan İstanbul’a geçiyorduk. Sayın Cumhurbaşkanımıza bu bilgi arz edildiğinde Sayın Cumhurbaşkanımız orada derhal talimat verdiler ve Sayın Abbas’ın Türkiye’ye davet edilmesiyle ilgili bir girişimde bulunulmasını, Netanyahu Amerikan Kongresi’nde konuşurken eşzamanlı olarak Sayın Abbas’ın Türkiye Büyük Millet Meclisinde Gazi Meclisimizde konuşmasını arzu ettiklerini ifade ettiler. Ve Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Abbas konuşurken Türkiye Büyük Millet Meclisinde rahmetli şehit Haniye’nin de bulunmasını arzu etmişlerdi, o şekilde bir planlama söz konusuydu. Meclis Başkanımızla da istişaresi bu çerçevede yapılmıştı. Fakat tabii daha sonra Haniye’nin rahmete kavuşması, şehit olması, arzulanan tarihte de Sayın Abbas’ın mazereti sebebiyle, programı sebebiyle Türkiye’ye ziyarette bulunamaması sebebiyle bu gerçekleşemedi” diye konuştu.
“Bugün bölge barışını tehdit ettiği gibi, dünya barışını da Netanyahu hükümeti tehdit etmektedir”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Filistin’de verilen mücadeleyi Kurtuluş Savaşı’na benzetmesi nedeniyle bazı eleştiriler olduğunu ifade eden Çelik, aslında Filistin’deki gelişmelerin bütün bir bölgeyi, bütün bir dünyayı tehlikeye atan gelişmeler olduğuna dikkat çekti. Çelik, “Daha olaylar başlar başlamaz 7 Ekim’de hemen ilk beyanatı Netanyahu’nun hatırlarsanız ’Bölgedeki haritaları değiştireceğiz’ şeklinde olmuştu. Arkasından David Koridoru’ndan bahsetti, işte Philadelphia Koridoru’ndan bahsetti, Arz-ı Mevud’dan bahsetti. Teolojik bir şekilde, teopolitik bir şekilde, teolojik bir siyaset güderek başka birtakım argümanlar da söyledi. Bugün görülmektedir ki, orada Netanyahu hükümeti sadece Filistin’e dönük bir soykırımcı siyaset izlemiyor. Bugün Lübnan örneğinde olduğu gibi, Golan Tepeleri meselesinde olduğu gibi bütün bir bölge barışını ve bölgedeki ülkelerin istikrarını tehdit eden bir yaklaşım içerisine giriyor. Çok net bir denklemdir bu; dünya barışının anahtarı Ortadoğu barışıdır. Ortadoğu barışının anahtarı da Filistin barışıdır. Bu denklemi tersten de okuyabiliriz. Filistin barışı söz konusu olmaksızın Filistin’de barış, iki devletli çözüm söz konusu olmaksızın, İsrail’in bu saldırgan ve yayılmacı politikaları sona ermeksizin Filistin’de barış söz konusu olmaz. Bu söz konusu olmadığı zaman Ortadoğu’da barış söz konusu olmaz ve dünya barışı her zaman bu çerçevede kırılgandır ve risk altındadır. Dolayısıyla o gün Sayın Cumhurbaşkanımızın buradaki gelişmeleri hem insani değerler açısından uluslararası hukuk açısından değerlendiren yaklaşımı hem de bu meseleye milli bir mesele olarak bakmamız gerektiği şeklindeki yaklaşımı bugün ne kadar isabetli bir yaklaşım olarak değerlendirilmesi gerektiği net bir şekilde görülmektedir. Bugün bölge barışını tehdit ettiği gibi, dünya barışını da Netanyahu hükümeti tehdit etmektedir. O sebeple iki devletli çözüm söz konusu oluncaya ve bu soykırımcılar yargılanarak dünyaya bu uluslararası hukuk mesajı verilinceye kadar herkesin bulunduğu bölgede barış tehdit altındadır” ifadelerini kullandı.
Uluslararası kurumların bu derece yetersiz kalmasının ayrı bir değerlendirmesinin yapılacağını bildiren Çelik, “Sürekli olarak işte bir barış arayışı, iradesi söz konusu olduğunda Netanyahu hükümeti ya bir suikast gerçekleştirerek, ya bir okulu bombalayarak, ya çocukları öldürerek bu barış iradesini yok etmektedir. Barış iradesinin ve barış baskısının en yüksek olduğu zamanlarda barış konusunda çaba gösteren merhum Haniye’yi şehit etmeleri bunun bir göstergesidir. Arkasından Amerika Birleşik Devletleri Başkanı, Katar Emiri ve Mısır Devlet Başkanının ortak bildirisiyle bir barış çağrısı yapıldığında Netanyahu hükümetinin buna cevabı yüzlerce sivilin ölümüne yol açan bir okulun bombalanması şeklinde olmuştur. Mescid-i Aksa’ya, mukaddesimiz olan Mescid-i Aksa’ya yapılan saygısızlıklardan bugün Lübnan’ın taciz edilmesine kadar geniş bir çerçevede ortaya koyulan şey İsrail’in tüm uluslararası kurumları itibarsızlaştırmasının artık yeni bir aşamaya geçtiğini göstermektedir. Netanyahu hükümeti sadece Filistin’e saldırmakla kalmıyor, bu soykırım siyasetinin devamı olarak doğrudan uluslararası kurumları hedef alan, uluslararası değerleri hedef alan saldırganlığını devam ettiriyor” şeklinde konuştu.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres’in Rusya-Ukrayna savaşı, Gazze’deki durum, bütün bu ortaya çıkan tablo çerçevesindeki neticeden sonra bir açıklaması olduğunu ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde, Birleşmiş Milletler’in yapısında bir reform yapılması gerektiğini ifade ettiğini hatırlatan Çelik, “Sayın Cumhurbaşkanımız da buna kendi yıllardır söyledikleri tezlerini tekrarlayarak cevap verdiler. Cumhurbaşkanımız yıllar evvel Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda dünya beşten büyüktür ilkesini ortaya koyduğunda çok iyi hatırlıyorum hepimiz oradaydık arkadaşlarımızla beraber. Bazı ülkelerin bunu ilk defa duymuş gibi yadırgadıklarını, hatta bunu çok ileri bir söylem olarak değerlendiren bazı devletlerin ileri gelenleri olduğunu hatırlıyoruz. Cumhurbaşkanımız bu tezi Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda eylül ayındaki toplantılarda sürekli tekrarladı ve bunu çeşitli örnekleriyle delillendirdi. Yine Türkiye’de ve dünyanın başka yerlerinde yaptığı uluslararası politika değerlendirmelerinde bu tezi daha da genişletti. Bugün gelinen noktada dünya 5’ten büyüktür tezinin aslında giderek uluslararası kabule dönüşen, pek çok devlet tarafından desteklenen bir tez olduğu ortaya çıkmıştır. Gelinen noktada Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin Birleşmiş Milletler’de bir reform yapılması konusundaki açık beyanı da Cumhurbaşkanımızın dünya 5’ten büyüktür tezinin teyidi manasındadır. Dolayısıyla bir kere daha şu görülmüştür ki, dünya 5’ten büyüktür tezinin yanı sıra, bugün İsrail’in yaptığı şey bütün bir uluslararası sistemi esir alarak dünyanın bir hükümet karşısında çaresiz kalmasını ve alınan bütün kararlara rağmen, yapılan bütün çağrılara rağmen bu soykırımcı siyasetin devam etmesi karşısında Netanyahu hükümeti kendilerinin uluslararası hukuktan büyük olduğunu, Birleşmiş Milletler’den büyük olduğunu, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden büyük olduğunu ifade ederek tüm insanlık değerlerine, uluslararası hukukun tüm kazanımlarına karşı açık bir saldırganlık gerçekleştirmektedir” ifadelerini kullandı.
Parlamentoların insanlığa ait temel değerleri, insan haklarını, hukuka ait temel değerleri yüceltmek için var olduğunu aktaran Çelik, “Soykırım suçları sebebiyle insanlığa karşı işlenmiş suçlar sebebiyle mahkemede yargılanması gereken, insanlığa karşı işlenmiş suçlar sebebiyle ceza alması gereken bir şebekenin başındaki kişinin Amerikan Kongresi’nde bu şekilde alkışlanması tabii demokrasi tarihi açısından da büyük bir kara lekedir. Parlamentolar insani değerleri yüceltmek için, insanlığa ait temel değerleri, insan haklarını, hukuka ait temel değerleri yüceltmek için vardır. Parlamentolar soykırıma, katliama destek vermek, tecavüzlere, çocuk ölümlerine, kadınların öldürülmesine destek vermek için kurulmamıştır. Parlamentoların amacı, hukukun ve insan haklarının korunmasıdır ama Amerikan Kongresi tam tersi yönde hareket etmiştir” açıklamasında bulundu.
“Sayın Cumhurbaşkanımızın davetiyle Sayın Abbas’ın Türkiye’de bulunması ve bugün yüce Meclis’e hitap edecek olması aslında demokrasi tarihi açısından da Türkiye’nin doğru bir mesajı vermesi ve kayda geçirmesi açısından önemlidir” diyen Çelik, “Bugün o Amerikan Kongresi’ndeki soykırımlara, katliamlara verilen desteğe karşı bugün Sayın Abbas’ın konuşmasıyla birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisi, yüce Meclisimiz, gazi Meclisimiz insan haklarından yana, hukuktan yana, mazlum milletlerden yana ve oradaki kadın, çocuk ölümlerine karşı ve soykırıma karşı duruşunu gösteren bir daveti gerçekleştirmiş olacaktır. Bu vesileyle, bir kere daha partimiz adına Sayın Abbas’a hoş geldiniz diyoruz” ifadelerini kullandı.
(Haber Ajansı)
İlk yorum yapan siz olun