İSTANBUL (AA) – GÜLÇİN KAZAN DÖGER – Sosyal medya, günümüzün en güçlü iletişim araçlarından biri haline gelirken, bu platformlar üzerinden yayılan bilgi ve söylemlerin toplumsal etkileri giderek daha tartışmalı bir boyut kazanıyor.
Çevrim içi manipülasyonları ortaya çıkaran açık kaynaklı istihbarat (OSINT) uygulayıcısı olan teknoloji ve sosyal bilimler uzmanı Sohan Dsouza, AA muhabirine, ay başında İngiltere genelinde etkili olan ve sosyal medya üzerinden yayılan aşırı sağcı öfkenin ardından bu platformların taşıdığı potansiyel risklere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Dsouza, 29 Temmuz'da Southport'ta üç çocuğun bıçaklanarak öldürülmesinin ardından, saldırganın “İslamcı bir göçmen” olduğu dezenformasyonuyla yayılan şiddet eylemlerinin sosyal medyada bir süredir göçmenleri hedef alan algının sonucu olduğunu belirterek, şunları aktardı:
“Sosyal medya, huzursuzluk yaratmada ve insanları öfkelendirmede her zaman büyük rol oynadı. Bu olayda öne çıkan şey de bu tür söylemlerin uzun süredir birikiyor olması. Birleşik Krallık'ta yaklaşık 6,5 milyon kişiye aşırı derecede yabancı düşmanlığı içeren, korku tellallığı yapan reklamlarla ulaşılmış olabileceğini düşünüyoruz ve bu, aşırı sağcı politikacıların 'İslamcılar ülkeyi ele geçiriyor' gibi insanların korkularını körükledikleri söylemlerle de örtüşüyor.”
Bu süreçte bilgilerin gerçek görünen ancak sahte veya yanıltıcı olan haber siteleri üzerinden paylaşıldığına dikkati çeken Dsouza, çoğu zaman söylentilerin haber gibi yayınlandığını ve bazı aşırı sağcı siyasetçiler ile kamuya mal olmuş kişiler tarafından doğru kabul edilip yayıldığını kaydetti.
– “İnsanlar sahte hesaplar, sahte telefon numaraları, ihtiyaç duydukları her şeyi kolayca oluşturabiliyor”
Sosyal medya platformlarında göçmenleri hedef alan hesapların sayıca fazla oluşuna işaret eden Dsouza, “Neredeyse tamamen sözde göçmen suçu ya da sığınmacı suçu olarak adlandırılan konulara adanmış hesaplar var. Bu hesaplar, siyahi veya kahverengi tenli olan ya da bir azınlığa mensup kişiler tarafından işlenmiş her türlü bildirilen veya doğrulanan suçu bulmak için medyayı kasıtlı olarak tarar ve akışları bunlarla doludur.” diye konuştu.
Dsouza, bu tür hesapların sadece ülke içinde değil ülke dışında da etkin olduğuna vurgu yaparak, “Bu ekosistemlerdeki insanlar sık sık birbirleriyle etkileşimde bulunur ve birbirlerini destekler, üstelik bu durum ülkeler arasında da geçerli. Kuzey Amerika'daki insanlar, Avrupa'daki insanlar, Güney Asya'daki insanlar, örneğin Hindu milliyetçileri, sık sık bu şekilde etkileşimde bulunup birbirlerini destekledi. Yani bu durum uzun zamandır tırmanıyor ve adeta patlamaya hazır bir barut fıçısı gibi.” dedi.
Southport'taki eylemlerin daha çok Telegram gruplarından organize olduğunu anımsatan Dsouza, şöyle devam etti:
“Saldırıdan sonra bazı Telegram kanalları oluşturuldu, bazıları kapatıldı ancak daha sonra bu hesaplar yeniden ortaya çıktı. Şu aşamada bu bir köstebek vurma oyunu gibi, birini yok ediyorsun başka biri ortaya çıkıyor, anonimlik nedeniyle öyle değil mi? Bu insanların izini sürmek veya buna benzer bir şey için herhangi aracınız yok. İnsanlar sahte hesaplar, sahte telefon numaraları, ihtiyaç duydukları her şeyi kolayca oluşturabiliyor.”
– “Hesapların çalınıp satıldıktan sonra dezenformasyon amacıyla yeniden kullanıldığı birçok durum görüyoruz”
Sosyal medyada varlık gösteren bazı haber sitelerinin isim değiştirerek, çoğunlukla yalan haber yaymak amacıyla yeniden tasarlandığını kaydeden Dsouza, “Şu anda mevcut olan bu platformlarla, çevrim içi bir şey yapmak ve çok az maliyetle yayınlamak, BBC ya da en azından bölgesel kanallardan biri kadar profesyonel ve düzgün görünen bir şey yapmak çok kolay.” diye konuştu.
Dsouza, bu hesapların art niyetli kişiler tarafından ele geçirilmiş olması ihtimaline de değinerek, şöyle devam etti:
“Bu hesaplar çalınmış olabilir ya da buna benzer bir şey olmuş olabilir. Belki de bir istihbarat servisi tarafından ya da sadece para kazanmak isteyen kişiler tarafından hacklenip, dezenformasyon yaymak amacıyla yeniden tasarlandılar. Araştırmalarımızda Facebook ve Twitter hesaplarının çalındığı ya da çalınıp satıldıktan sonra dezenformasyon yaymak ve etki operasyonları yürütmek amacıyla yeniden kullanıldığı birçok durum görüyoruz.”
– “Şeffaflık ve platformlar için daha fazla hesap verebilirlik olması gerekiyor”
Dsouza, sahte hesapların yaydığı dezenformasyonla mücadelede “sansürün” iyi bir fikir olmadığı görüşünü paylaşarak, “Sadece daha fazla şeffaflık, platformlar için daha fazla hesap verebilirlik olması gerektiğini düşünüyorum. Bu illaki sansür, düşünce kontrolü ya da duygu denetimi gibi bir çözüm olması gerekmiyor. Bu daha çok çevrim içi ortamda neler olduğunu izleyebilmek, gizli saklı iletişimlerde neler olup bittiğini takip edebilmekle ilgili, böylece bu saldırıları organize eden insanların bir adım önünde olabilirler.” diye konuştu.
Sosyal medya platformlarının para kazandırma yönüne de dikkati çeken Dsouza, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İfade özgürlüğünü kısıtlamayan şekilde, paranın kime gittiği, paranın nereden geldiği, hangi hesapların hangi hesaplarla ilişkili olduğu gibi bilgilerin paylaşılmasını zorunlu kılmak daha iyi olurdu, böylece en azından koordine edilmiş, sahte davranışlar açık kaynak istihbarat araştırmacıları, hükümet araştırmacıları ve aynı zamanda diğer araştırmacılar tarafından kolayca açığa çıkarılabilir.”
– “Bu tür manipülatif taktikleri tespit edebilecek araçlar sağlanmalı”
Denetimin manipülatif bilgilerin yayılmasını önlemede kritik role sahip olduğunu kaydeden Dsouza, “Bence kesinlikle şeffaflık ve bu tür manipülatif taktikleri tespit edebilecek araçlar sağlamak, sosyal medya platformları için iyi bir şey olurdu. Hatta bu araçları erişilebilir hale getirmek için zorunlu tutulabileceklerini düşünüyorum çünkü bu, kamu yararına olan bir şey ve kimsenin ifade özgürlüğünü ihlal etmiyor. Bu, doğrudan ihtiyaç duyulan bir şey.” ifadesini kullandı.
Meta (eski adıyla Facebook) tarafından sunulan bir sosyal medya analiz aracı olan CrowdTangle'ın yakın zamanda kullanımdan kaldırılacağı bilgisini paylaşan Dsouza, sözlerini şöyle tamamladı:
“Açık kaynak istihbarat araştırmacılarının işlerini yaparken kullandıkları önemli bir araç ellerinden alınıyor. Bu araç, araştırmacıların izledikleri farklı sayfalara ait verileri bir arada görebilmelerini, şüpheli davranışları fark etmelerini ve belirli grupların gizli işbirliği yaparak insanları manipüle etme veya suni kitle oluşturma girişimlerini tespit edebilmelerini sağlıyordu. Hükümetlerin bu tür araçların erişilebilir olmasını zorunlu kılması ya da en azından verilerin, ideal olarak gerçek zamanlı olarak erişilebilir olmasını sağlamaları gerekiyor.”
(Haber Ajansı)
İlk yorum yapan siz olun